ZMNAKO ALİ...
Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım…
Halepçe. Halepçe nerede bilir misiniz?
Irak’ın kuzeyindedir. İran’ın 15 km. batısında kalır. Sırtını Havraman
dağlarına yaslamıştır. Dağların arkası İran…70 -75 bin kişilik Kürt şehri…
1980 de başlayan İran – Irak savaşının 8 inci
yılı. Yaklaşık 1 milyon kişi ölmüş. Savaşın galibi belli değil. Hiçbir zamanda
olmadı. O kadar insan boku bokuna öldüler.
15 Mart’ta 1988 de İran ordusu yeni bir
harekâta başlar. Halepçe civarındaki Irak Kürtleri İran ordusuna destek verir.
Saddam çılgına döner. Bölge komutanı olan kuzeni Hasan Ali Mecid’e (Kimyasal
Ali) vurun emri verir.
16 Mart 1988. Yani bundan tam 28 sene
evvel. Öğle saatleri. Halepçe’de bir ev…
Muhammed 5 oğlu ve bir kızı ile odada oturmaktadır.
3 aylık olan en küçük oğlu bebek iskemlesinde. Birden bombalar düşmeye
başlıyor. Irak ordusunun obüsleri Halepçe’yi vurmaya başlar. Fatima kocasının
ve çocuklarının yanına koşmaya başlar. Sığınağa inmeleri gerek. Birden
uçaklar gelir. Bombalarını atarlar. Kırılmış camlardan içeriye bir elma kokusu
yayılır. Garip değil mi? Barut filan değil. Elma kokusu.
“Daye behna seva te” (Anne, elma kokusu geliyor…)
Muhammed anında yere yığılır. Elma
kokusunu ciğerlerine çeken çocukları da hemen peşinden düşerler. Elma kokusuna
koşan, ciğerine çeken herkes düşer. Tarihe Halepçe katliamı olarak geçen
kimyasal saldırı başlamıştır…
Fatima gözlerini haftalar sonra İran’da
bir hastanende açar. Halepçe’de 5 bin kişi ölmüştür. 14 bin 765 kişi
yaralanmıştır. (Yabancı gözlemcilere göre ölü ve yaralı sayısı çok daha fazladır-Al
Jazeera) Uzun müddet hastanende kalır. Savaştan sonra Halepçe’ye akrabalarının
yanına döner. Ailesinden kimse kalmamıştır.
Yani Fatima öyle biliyordu. Hikâyenin
bundan sonrası dizi filmlerini aratmıyor. Bir farkla. Bu gerçek bir hikâye.
Fatima ve Muhammed çiftinin o gün bebek
iskemlesinde oturan 3 aylık bebekleri ölümden kurtulur. Onu Meşhed’de yaşayan İranlı
bir aileye verirler. Yeni ailesi ona Ali ismini verir. Dağlardan esinlenerek
Zmnako Ali derler ona. 17 yaşına
geldiğinde Ali’ye gerçeği anlatırlar.
Ali Süleymaniye Amerikan Üniversitesi
İletişim fakültesini bitirir. Halepçe’ye döner ve köklerinin aramaya başlar.
Fazla uzatmak istemiyorum. Sonunda DNA testleri yardımıyla Fatima oğluna
kavuşur. Zmnako Ali de öz annesine. Ali şu anda Süleymaniye’de Ericsson’da
çalışıyor…
Katliamdan kısa bir zaman sonra dönemin
başbakanı rahmetli Turgut Özal Bağdat’a gider. Görüşmeler son derece tatsız
geçer. Turgut Özal beklenmedik bir şekilde Halepçe katliamını gündeme getirir.
Saddam “Onlar Irak’a ihanet ettiler. Cezalarını gördüler” diye kestirip atar…
Katliamdan hemen sonra Irak ordusunun
önünden kaçan 10 binlerce Kürt Türkiye’ye kaçarlar. Türkiye’de kamplar kurulur. Fakat bunlar
zoraki kamplardır. Ekim 1989 da bu kamplardan birisini (Kızıltepe) ziyaret eden Sokak Dergisinin muhabiri
Günay Aslan bakın neler anlatıyor:
“Kampın kapısından içeri adımınızı atar atmaz
yolunuzu Kürt kadınları kesiyor;
-Me bibin! Me laskın! (Bizi götürün! Bizi kurtarın)
Benizleri soluk alabildiğine zayıf
çocuklar, halsizlikten ağlayamayan bebekler görünce şaşırmayın. Günde bir somun
ekmek, ayda 200 gr. et 15 günde bir 1 kilo bulgur, sığınmacılara verilen yemek bu…
Bu çocukların yaşamasına yetmiyor. Kampta bir yılda 280 çocuk hayatını
kaybetmiş. Yetersiz beslenmekten…
Dünyaya büyük propaganda ile ilan edilen
kamplarda sığınmacılar için bütün yapılan 3-5 tuvalet. İçme suyu yeterli değil.
Zirevan Ahmedi ve Salih Rıza (Kampın Kürt sorumluları) tuvalet suyu içtiklerini
anlatıyor. Yetkililer “burada kalıp
öleceğinize gidin daha iyi” diyorlarmış. Onlar da mecburi dönmeye başladılar. 110
bin sığınmacıdan 30 bin kaldı. Kürt liderler “aç geldik aç kaldık, üryan geldik
üryan kaldık. Zulümden kaçtık, zorbalığa tutulduk” diyorlar. Geldikleri gibi
gidiyorlar. Kırgın ve ümitsiz…
Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım.
Bu satırlarda bu günkü Suriyeli
göçmenlerle alakalı hiçbir gönderme yok. Yanlış anlaşılmasın. Burada yazdıklarım
o gün olanlar. O başka, bu başka.
Tam 28 yıl evvel oldu bütün bunlar.
Halepçe katliamının 28 inci yıl dönümü idi bu hafta. Gazetelerde bir-iki köşe
yazarı hariç pek bir şey okuyamadım. Her halde gözümden kaçtı (!) Ama zaten
hepimiz biliyoruz olanları. Biliyoruz da, ben bir de hatırlayalım dedim.
Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim,
yeğenlerim ve dostlarım.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Aaron Baruh (Ankaralı)
Kaynakça: Sokak Dergisi – Günay Aslan
01.10.1989
Radikal Gazetesi – Cengiz
Çandar 17.03.2016
Islahhaber.net – Halepçe
katliamı…